Câbir (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadls-i şerifte Rasûlullâh ﷺ şöyle buyurmuştur:
“Ramazânın son gecesi olduğu zaman, gökler, yerler ve melekler ümmet-i Muhammed’in musibeti için ağlar.”
O zaman:
“Ey Allâh’ın Rasulü! O hangi musibettir?” denilince, Rasûlullâh ﷺ: “Ramazânın gidişidir, zira şüphesizki onda dualar kabuldür, sadakalar makbuldür, sevaplar katlanmıştır, azap ise uzaklaştırılmıştır.” buyurdu.
[Hayâtü’l-kulûb, Osman el-Hobevî, Dürratü’n-nâsihîn, sh:12]
Mükellef olmadıkları için, ramazân-ı şerife hiç ihtiyaçları olmayan gökler ve yerler bizim adımıza ağlarken, bu mübarek aya son derece muhtaç olan bizler şu veda anında ne kadar üzülüp ağlasak yeridir.
Tabi ki burada başka bir önemli mesele üzerinde durulmalıdır ki o da, oruçlarımızın, teravihlerimizin, fıtrelerimizin ve diğer salih amellerimizin kabul olunup olunmadığını bilmememizdir.
Zira bu hususta kimsenin bir garantisi bulunmamaktadır.
Bundan dolayı Ali (Radıyallâhu Anh)ın, ramazân-ı şerif ayının son gecesinde: “Ah keşke bilseydim; kabul olunmuş kimse hangisidir ki onu tebrik edelim, reddolunan da kimdir ki ona taziyede bulunalım!” dediği rivayet olunmuştur.
[Yusuf Hattâr Muhammed, en-Nefahâtü’n-nurâniyye, sh:197]
İbni Mes’ûd (Radıyallâhu Anh)ın da şöyle dediği rivayet olunmuştur: “Ey makbul kişi! Sana mübarek olsun! Ey merdud kişi! Senin de musibetini Allâh-u Te’âlâ telafi etsin.”
[Yusuf Hattâr Muhammed, en-Nefahâtü’n-nurâniyye, sh:197]
İşte bu noktada mübarek ramazân-ı şerif ayına veda ederken, bir yandan ramazân-ı şerif ayımızın kabulü için duaya başlayalım ve bunu senenin yarısına kadar sürdürelim.
Kalan yarısında da bir dahaki ramazân-ı şerife kavuşma duasına başlayalım.
Nitekim İsbahânî (Radıyallâhu Anh), Mu’allâ ibni Fadl (Radıyallâhu Anh)ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Selef-i salihin, kendilerini ramazân-ı şerif ayına ulaştırması için ALLAH-u Te’âlâ’ya altı ay dua ederlerdi. Ona kavuştuktan sonra da, kendilerinden kabul buyurması için yine altı ay
ALLAH-u Te’âlâ’ya duada bulunurlardı.”
[Suyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, 2/228]
Bu rivayetten de anlaşıldığı üzere; geçmiş büyüklerin ömürleri boyunca tüm seneleri ramazân-ı şerif ile ilgili dualarla geçmiştir.
Biz de burada siz okurlarımıza ve şefaatçimiz olan ramazân-ı şerif ayımıza Abdülkâdir-i Geylânî (Kuddise Sirruhû) gibi büyüklerin selamları ile veda edelim: “Selam sana! Ey sıyam (oruç) ayı!
Selam olsun sana! Ey kıyam (teravih ve teheccüd) ayı!
Selam üzerine olsun! Ey iman ayı!
Sana selam olsun! Ey Kur’ân ayı!
Selam sana! Ey nurlar ayı!
Selam olsun sana! Ey mağfiret ve ğufran (bolca bağışlanma) ayı!
Selam üzerine olsun! Ey derecelere erişip derekelerden kurtuluş ayı!
Sana selam olsun! Ey tevbe ve ibadet edenlerin ayı!
Selam sana! Ey ariflerin ayı!
Selam olsun sana! Ey ibadette gayretli olanların ayı!
Selam üzerine olsun! Ey eman (ve güvence) ayı! Sen günahkarlar için bir engelleme, takva sahipleri içinse enis ve yoldaş idin.
Selam, o yanan kandillere ve parlayan çırağlara!
Selam, o uykusuz gözlere ve akan yaşlara!
Selam, o hoş kokan mihraplara!
Selam, o gözpınarlarını çatlatırcasına dökülen gözyaşlarına!
Selam, o yanık kalplerden yükselen nefeslere!
Ey Allâh! Bizleri oruçlarını ve namazlarını kabul buyurduğun, günahlarını sevaplarıyla değiştirdiğin, rahmetinle cennetlerine girdirdiğin ve yine rahmetinle derecelerini yükselttiğin kimselerden eyle!
Ey acıyanların en merhametlisi! Dualarımızı kabul eyle.
Âmîn! Yâ Mucîbe’s-sâilîn!”