hava
DOLAR %
EURO %
GRAM ALTIN %
ÇEYREK A. %
BITCOIN %
SON DAKİKA
Google News

Orhanla Yağmur Damlası
Yeni yazısı

Son Güncelleme :

12 Haziran 2023 - 0:53

/ 52 views kez okundu.
Orhanla Yağmur Damlası<br>Yeni yazısı
reklam

Kültürel iktidar kimin elinde?

…. Millî Eğitim Bakanlığı, AK Parti döneminin neredeyse ilk on yılında FETÖ yanlılarının elinde kalmıştır. Bu durumun eğitimde nasıl derin yaralar açtığını tahmin edersiniz. Nitekim uzun yıllar o dönemlerde bakanlık yapmış birisinin şimdilerde tek işi II. Abdülhamid Han düşmanlığıdır.

Sonrasında gelen bakanlar ise maalesef hep zarfla uğraştılar. Mazrufa, içeriğe eğilmediler. Hatta bunlardan Ziya Selçuk yıkıma yeni yıkımlar ekleme arzu ve iştiyakıyla yanıp tutuştu. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesini okullara sokabilmek için var gücüyle çalıştı. Ancak duyarlı vatandaşlarımızın tepkisi sebebiyle başaramadı. Ziya Selçuk, yerine ziyan vererek çekildi…

Sayın Cumhurbaşkanımız defalarca Millî Eğitim’de başarılı olamadıklarını dillendirdi ise de işbaşına getirdikleri bu feryatları duymadı!..

Gençliğimiz deizmin, ateizmin pençesinde kıvranmaya başladı. LGBT’li derneklerin potasında erimeye yüz tuttu. Maalesef ilgililer bunları hep sümen altı yapma yoluna girdiler. Artık mızrak çuvala sığmıyor. Binlerce genç cinsiyet değiştirmek için kuyruklara giriyor!..

Evet artık Millî Eğitim Bakanlarının teknik birtakım parlak nutuklardan vazgeçmesi ve müfredata eğilmesi lazım.

Bilhassa değerlerimiz konusunda gençlerimize şuur verecek derslerin ve müfredatın hakkıyla hazırlanması ve verilmesi elzemdir.

Aile, vatan, dil ve tarih bilinci, görgü kuralları, edep ve ahlak, kitap okuma aşkı sorumluluk sahibi olma ve mantık dersleri yeni baştan ele alınmalıdır. Türkiye yüzyılına yakışır nesiller yetiştirilmelidir.

Maalesef kültürel iktidar hâlen CHP’nin elindedir!.. Gençliğimizin ekseriyetinin, bu kültürel iktidarın sayesinde muhakeme ve tefekkür etme yeteneklerinin sıfırlanıp neredeyse birer robota dönüştürüldüğü de artık görülmelidir. FETÖ’nün gençlerini düşünürseniz bu söylediklerimi daha iyi anlarsınız!

Turizm kültürü yuttu!

Cannes Film Festivali’nde her ülkenin sanatçısı devletini yüceltirken bizim sanatçımız Merve Dizdar ise dünyanın gözü önünde ülkesini ve devletini aşağılamaktan başka bir şey yapmadı. Esef verici bir durumdu. Bu hâl, ona ödülü ne şartla verdiklerini ortaya koyuyordu.

Sanki ödül almanın şaşkınlığı içerisindeydi. Eline tutuşturulmuş bir kâğıdı okuyordu.

Ne hazindir ki bundan utanç duyması gereken ve nerede hata yapıyoruz diye düşünmesi gereken Kültür Bakanımızın eşi de bu sözde sanatçıya alkış tutmaktan geri kalmadı.

Şunu bilelim ki eğitim ve kültürde son virajdayız. Yepyeni yüzyıla yepyeni bir anlayışla girmeliyiz. Esas bağımsızlığımızı bu noktada göstermeliyiz.

Bu bağlamda Kültür Bakanlığı, Turizm’den mutlaka ayrılmalıdır. Zira bu bakanlık, turistleri eğlendirmekten ve memnun etmekten başka bir işlevi olmayan dereceye düşürülmüştür.

Kültür Bakanlığının asli görevleri turizm ile birleşince maalesef unutulmuştur. Millî, manevi, tarihî ve kültürel değerleri araştırmak, güçlendirmek, bu konuda yayınlar yapmak, yapılmasına vesile olmak, gençlerimizi kültür emperyalizmine karşı bilinçlendirmek için neler yapıldığı konusunda hangi faaliyetleri duydunuz söyler misiniz?

Sayın Cumhurbaşkanımız 2021’i “Yunus Emre ve Türkçe Yılı”, 2022’yi; Mevlid-i şerifin yazarı “Süleyman Çelebi Yılı”, 2023’ü ise “Hazreti Mevlâna Yılı” olarak ilan etmişti.

Peki bu konularda göstermelik büyük bir program dışında hangi faaliyetler yürütüldü söyler misiniz? Sözlerimizi hafife alanlar okullarda anket yapabilirler. Gençler acaba son üç yılın neye ayrıldığını duydular mı? Anket şirketleri biraz da sosyal meselelere değinseler ne güzel olurdu!..

Bir millet için hayati ehemmiyet taşıyan kültür meselesini turizmin gölgesinden kurtarmalıyız. Şu kadar turist çekerek bilmem ne kadar para kazandık övüncünün kültürümüze bir faydası yoktur. Hatta turist vasıtasıyla akan para sebebiyle yabancı kültürlere doğru yelken de açabilirsiniz.

Dolayısıyla bir de öneride bulunayım. Geliniz turizmi Kültür Bakanlığından ayırıp ekonomi ile ilgili bir bakanlığa bağlayalım. Çünkü bunlar daha çok iç içedir. Turizmin ekonomik gelişmeye yapacağı katkı düşünülürse bu sözümüz daha iyi anlaşılır…

Aile kurumuna yazık etmeyin!

Milletimizin son yıllarda büyük rahatsızlık duyduğu bakanlıklardan biri de Aile Bakanlığıdır… İnsanlar bu bakanlığın bir kısım faaliyetlerinden son derece rahatsızdır.

Bu rahatsızlık öncelikle bakanlığın başında bulunan şahıslardan kaynaklıdır. Erkek veya kadın boşanmış bir kişinin aile kurumunu güçlendirme yolunda etkisiz kalacağı düşüncesi millette yer etmiştir.

Adalet Bakanlığına bir sağlıkçının, Sağlık Bakanlığına ise bir avukatın atanması nasıl hoş karşılanmayacak ve başarılı olacağı konusunda endişeleri artıracaksa, boşanmış bir Aile Bakanı için de aynı ümitsizlik söz konusu olmaktadır…

Son yıllarda aile kurumu, gözle görülür bir şekilde neden zayıflıyor, neden boşanmalar gittikçe artıyor, gençler neden evlenmekten korkuyor, aile içi şiddet ve cinayet davaları neden yükseliyor soruları cevabını bekliyor. Bu son derece tehlikeli gidişata artık çözümler getirilmesi bekleniyor.

Aslında bu suallerin cevabı Kafdağı’nın ardında değil. Yıllardır hemen herkes tarafından dile getirilen hususlar. Zira yürürlükte olan bir kısım kanun ve yasalar maalesef aile kurumumuz üzerinde yıpratıcı bir unsur olmaktadır. 6284 No.lu kanun ve süresiz nafaka hususu bunların başında gelmektedir.

Buna karşılık Aile Bakanımız 6284 No.lu yasayı kırmızı çizgisi ve olmazsa olmaz bir yasa olarak savunmaktadır. Hâlbuki İstanbul Sözleşmesi’nin uygulamada en etkin dayanağı olan bu yasa acilen değiştirilmelidir!..

“Efendim biz kadını güçlendiriyoruz” mavalları inandırıcı olmaktan uzaktır. Bir kanun kocasına uzaklaştırma verdirip evine dostunu alan kadına değil de kocasına ceza veriyorsa o aile nasıl güçlenir söyler misiniz?

Biz tarihteki köklü aile yapımızı böyle bir yasayla kazanmadık. Kendi değerlerimizle sağladık. CEDAW başta olmak üzere Batı’nın dayatması kanun ve yasalar artık ciddi bir şekilde değerlendirilmeli ve revize edilmelidir.

Bu konuda işin ehli hukukçular ile mutlaka istişareler yapılmalıdır.

Taşları bağlamış, köpekleri salıvermişler!

Son sözüm ise başıboş köpekler meselesidir. Avrupa’ya gittiğinizde sokakta bir tane başıboş köpeğe rastlayamazsınız. Bizde ise köpeklere hareket ve üreme özgürlüğü adı altında ucube yasalar çıkarılarak, sokaklar başıboş köpeklere bırakıldı.

Gün geçmiyor ki bu köpekler bir yavrumuzu ve bir vatandaşımızı yaralamasın veya hayatına mal olmasın.

Bu gidişle insanların sokaklara çıkamayacağı günler yakındır.

Ayrıca nasıl bir köpek lobisi ve ne menfaatleri varsa bu konuyu dile getirenlere korkunç bir linç girişimi var. Başıboş köpekler yüzünden ölen veya parça parça edilen çocukların ailelerine dahi atmadıkları iftira kalmıyor.

Eskilerin, “taşları bağlamışlar köpekleri salıvermişler” sözü tam tahakkuk etmiş durumda. Çocuklarımız tutsak olmuş ve her yer başıboş köpek dolmuş.

Bu lobi gitsin Avrupa sokaklarında, “neden köpeklere özgürlük yok” diye bağırsın!..

Elbette bu sözlerimiz köpekler itlaf edilsin veya onlara işkence uygulansın manasına gelmiyor. Bu sokak köpeklerinden kim sorumlu olacaktır ve onların rehabilitasyonu kim tarafından yapılacaktır?

İnsanımızın huzuru çocuklarımızın güveni için acilen bu kanunların çıkarılması gerekmektedir.

Kurulacak yeni hükûmetimize başarılar dilerim…

reklam

YORUM ALANI

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.