HDP Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, “Evim Mağdurları Platformu” üyelerinin de grup toplantısına katıldığını belirterek, “Bu iktidar döneminde mağdur olmayan hiçbir toplumsal kesim kalmamıştır. Faizsiz ev ya da araba almak isteyen yaklaşık 54 bin yurttaşımız dolandırıcılık sisteminin mağdurlarıdır. Seslerini duyurmak için bugün buradalar, aramızdalar.” diye konuştu.
Bu ailelerin seslerinin mutlaka duyulması gerektiğini ifade eden Buldan, HDP olarak konunun takipçisi olacaklarını söyledi.
Cezaevlerindeki gelişmeleri de yakından takip ettiklerini dile getiren Buldan, “Her bir ihlalin ve hukuk dışılığın takipçisi olmaya, girişimlerimizi sürdürmeye devam edeceğiz. Tutuklular, yalnız ve sahipsiz değildir.” dedi.
Buldan, halkın gündeminin yoksulluk, işsizlik, geçim derdi ve adaletsizlikken iktidarın gündeminin yine “savaş tezkereleri” olduğunu savunarak, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Irak, Suriye birleşik savaş tezkeresi bugün Genel Kurulda görüşülecek. Her yıl tezkerenin süresini bir yıl uzatan iktidar, bu kez süreyi iki yıl uzatmak istiyor. Demek ki iktidar, bir yıl sonra AKP Grubu’nun kalıp kalmayacağından ve Meclisi toplayamayacağından endişe ettiği için süreyi iki yıl uzatarak tezkereyi garanti altına almaya çalışmaktadır. Gidici olduklarını kendileri de artık görmektedir. Bu tezkere iktidarın aynı zamanda gidiş tezkeresidir.
2023’e kadar parlamentoyu savaş siyasetinin ipoteği altına almaya çalışan tezkerenin adını doğru koyalım ve doğru tartışalım istiyoruz. Uluslararası hukuka aykırı olan bu tezkere, içeride ve dışarıda çürümüşlük, çözümsüzlük tezkeresidir. Çürümüş yolsuzluk ve rant düzenini ayakta tutma tezkeresidir. İflas etmiş ekonominin, büyük çöküşün üzerini kapatma telaşıdır. Suriye barışını sabote etme, çatışma ve istikrarsızlıktan nemalanma tezkeresi olduğunu özellikle ifade etmek isterim. Bu tezkere aynı zamanda Kürt düşmanlığı tezkeresidir. Suç örgütleri ÖSO’ya, IŞİD’e, El-Nusra’ya nefes aldırma tezkeresidir.
Bu tezkere, toplumsal desteğini her geçen gün kaybeden AKP iktidarının aynı zamanda bir seçim kampanyasıdır. Suriye’ye askeri operasyon naraları atarak, içeride yarattığınız büyük ekonomik, toplumsal çöküşün üzerini asla örtemeyeceksiniz. Bakın kötü yönetiminiz yüzünden halk açlıktan, yoksulluktan, işsizlikten adeta kan ağlamaktadır. Peş peşe yaptığınız zamlar zulme dönüşmüştür.”
2022 yılı bütçesinin de “savaş bütçesi” olarak Meclis’e gönderildiğini ileri süren Buldan, “Bu bütçe; varlık sebebini savaş politikalarına, Kürt düşmanlığına bağlayan iktidar bütçesidir. Çürümüş düzenin bir bütçesidir. Halkın bütçesi asla değildir. Bu bütçe aynı zamanda iktidarın son bütçesidir, gidiş bütçesidir. Bunun da müjdesini buradan vermek istiyorum.” ifadelerini kullandı.
Ekonomi ve para politikasını da eleştiren Buldan, “Merkez Bankası’nın faiz indirimleriyle TL’yi dolar karşısında mum gibi erittiklerini hepimiz görüyoruz. Şubat ayından bu yana TL’deki değer kaybı yüzde 35’lerde. Sorumlusu elbette ki bu iktidardır. Kendisi her gün kaybederken, TL’ye de kaybettiren bir iktidar var karşımızda.” diye konuştu.
Pervin Buldan, muhalefet partilerinden, “iktidarın Suriye tezkeresiyle Türkiye’yi yeni maceralara sürükleme ve kendi koltuğunu sağlamlaştırma gayretlerine destek olmamasını” isteyerek, şöyle devam etti:
“Kaybetmekte olan iktidarın değirmenine su taşımayın. Suriye halklarının barış çabalarını sadece sabote edecek savaş ve yıkım politikalarına alet olmayın. Suriye barışının yanında yer alın. Diyaloğun, çözümün ve müzakerenin yanında yer alın. ÖSO’ya, IŞİD’e, El-Nusra’ya uzanan bu tezkereye siz de ‘evet’ demeyin. ‘Evet’ oyu verecek ellere özellikle bunları hatırlatmak istiyorum; Kürt sorununun çözüm yerini parlamento olarak görenler tezkereye ‘hayır’ demelidir. Tezkereye ‘evet’ demeniz bu kadim sorunun çözümsüz kalmasına hizmet etmektir. Bundan kaçının diyoruz.”
10 büyükelçinin açıklaması ve sonrasında yaşananlara değinen Buldan, “Şimdi de hukuku hatırlatan büyükelçileri hedef aldılar. Maksatları, içerideki rejim krizinin üzerini yapay dış krizle örtme çabasıdır. AKP Genel Başkanı’nın, 10 büyükelçiyi hedefine alması Türkiye’deki yönetim sisteminin hukuk devleti olmaktan çıktığının en son örneğidir. Bu sözler aynı zamanda evrensel hukuk düzenine bir karşı çıkıştır. Siyasi iktidarın hukuk sistemi içerisinde kalamayacağının, keyfi yönetim anlayışını ve rehine politikasını sürdürme kararlılığının açık ikrarıdır.” görüşünü savundu.