Aşağıda okuyacağınız fıkrayı yıllar önce öğretmenlik yaptığım köyde yaşlı bir amca anlatmıştı, hoşuma gittiği için ben de not etmiştim. Bugün tam zamanı diyerek elimden geldiği kadar yazıya dökmeye çalıştım. İnanç tacirlerinin zavallı saf vatandaşlarımızı kendi emellerine alet ederek, onları kandırmaya çalışarak, insanları inançlarına göre ayırmaya kutuplaştırmaya çabaladığı bir dönem yaşıyoruz. Özellikle siyasette kendilerinden olmayan herkesi din düşmanı ilan ederek, sözde cennet vaatleriyle onları kandırmaya çalışan siyasetçiler onlarca yıldır bunu en güzel şekilde yapmaya devam ederken, özellikle seçim dönemlerinde her fırsatta dini siyasete alet etmekten çekinmemişlerdir. Oysa kimin cennete, kimin cehenneme gideceğini, kimin gerçek dindar, kimin olmadığını asla bilemeyiz. Dış görünüşüne, konuştuklarına bakarak değerlendiremeyiz. Özellikle kendilerini çok Müslüman, karşılarındaki herkese şüpheyle bakan sözde bazı din adamları, cemaat ve tarikat mensubu bazı kişiler ne yazık ki insanları dinden soğutacak kadar ileri gittiler. İnsanlar hakkında yargısız infazlar yaparak, dini inançlarını ölçmeye, değerlendirmeye kalktılar. Oysa inanç, kişilerin beyninde, yüreğinde, yaşadıklarında, yaptıklarında, insanlara olan sevgisindedir. İnanç, insan ile Allah arasında olan manevi bir bağdır. Bunu ölçmek, değerlendirmek kimsenin haddine değildir. İşte bu fıkrayı okurken keyifle gülerken belki de bizi biraz da düşündürecektir :
Anadolu’nun güzel köylerinden birinde yaşayan köylüler, köyün sarhoşu olan Ali’den hiç memnun değildir. Çünkü Ayyaş Ali, sürekli alkol alan, kumar oynayan, üstelik içtikten sonra sokakta nara atan, komşularını rahatsız eden biridir. 30 yaşına gelmesine rağmen hiç evlenmemiş anne ve babasını da yıllar önce kaybetmiş, tek başına yaşıyordu . Köylü artık ondan bıkmıştı, çok sıkılmıştı , onu seven bir Allah’ın kulu yoktu. Bundan kurtulmak için köyün imamına şikâyet etmişler , köyün imamı da bunun üzerine Ali’ye yaptıklarının yanlış olduğunu, günah işlediğini , Allah’ın emirlerine karşı geldiğini defalarca söylediği halde bir çare bulamamıştı. Yine bir cuma namazında hutbesini verirken köylülere:
– Onunla görüşmeyin, konuşmayın. O günahkar biridir. Cehennem ateşinde cayır cayır yanacaktır. Ondan uzak durun, demek zorunda kalmıştı.
Gel zaman git zaman insanlar yaşlanmış. Derken Ayyaş Ali ve imam da ecelleri gelince ölmüşler. Ardından köylülerden de ölenler olmuş . Öbür tarafa gidenlerin bir kısmı cennete giderken, günahı çok olanlar ise cehenneme gitmiş , yalnız cehenneme gidecek olan köylüler cehennem kapısının önüne gelince kapının önünde bekçilik yapan zebanilerin önünden içeri girmişler, içeri girer girmez bir de ne görsünler , ortada büyük bir kazan var, altında ateşe atılmış tonlarca odun yanıyor, kazanın içinde ise köyün ayyaşı bizim Ali var, üstelik kaynar kazanın içinde sadece başı görünüyor, vücudunun geriye kalanı kazanın içinde. Başını çıkarmış durmadan gülüyor, Kahkaha atıyormuş. Köylüler şaşırmış, hayretler içinde kalmışlar.
Merak edip ona sormuşlar:
– Ula Ali sen ne kadar arsız ve utanmaz birisin. Kazanın içinde kaynar suda yanarken, tavuk gibi pişerken bile halde hala gülüyorsun, bu kadar gülmen niye söylesene ?
Ayyaş Ali kazanın kenarından kafasını uzatıp köylülere cevap vermiş:
– Hiç sormayın be komşular, kazanın dibinde bizim köyün imamı var, durmadan ayaklarımı gıdıklıyor ve beni güldürüyor, bundan dolayı gülüyorum, demiş!
İZZET KIRMIZI
30 Mayıs 2023